Süleymaniye, İstanbul’un en eski ve özgün semtlerinden biri, Osmanlı mahalle dokusunun, ahşap Türk evinin ve insan ölçeğine dayalı kentsel yaşamın en karakteristik örneklerini barındırır. Proje alanı bu tarihsel dokunun merkezinde, tescilli bir yapının da yer aldığı 540 ada üzerinde konumlanmaktadır.
Ada köşesinde yer alan cumbalı kâgir yapı özgün bir tescilli eserdir ve proje kapsamında restore edilerek korunacaktır. Diğer parsellerde ise zaman içinde oluşmuş niteliksiz yapılar bulunmaktaydı. Tasarım sürecinde bu yapılar kaldırılarak, yerlerine kentsel hafızayla uyumlu yeni yapılar öngörülmüştür.
Proje, tek bir mimar elinden çıkmış yekpare bir ada tasarımı yerine, Süleymaniye’nin parçalı parsel örgüsünü yeniden yorumlayan bir yaklaşımla ele alınmıştır. Her parsel kendi kimliğine sahip bağımsız bir yapı olarak tasarlanmış, ancak bu yapılar bitişik nizam içinde bir araya gelerek mahalle ölçeğinde süreklilik kurmuştur. Böylece, tarihi çevrede görülen çeşitlilik içinde bütünlük ilkesi yeniden üretilmiştir.
Cephe kurgusunda Süleymaniye’nin özgün öğeleri çağdaş bir dilde yorumlanmıştır. Ahşap, geniş saçaklar, düşeylikler, çıkmalar ve oran anlayışı geleneksel konut mimarisine gönderme yaparken günümüzün yalın geometrisiyle yeniden tanımlanmıştır. Tescilli yapı ile yanındaki yeni yapı arasında saçak kotu ve oran üzerinden kurulan hassas ilişki, ada bütünlüğü içinde tarihsel sürekliliği korurken zamana ait bir ifade üretmiştir.
İç mekânlarda ortak çalışma alanları, atölyeler, kafeler ve küçük ölçekli kamusal hacimler yer alır. Bu işlevsel çeşitlilik, yapıyı sadece bir konut veya ofis bloğu olmaktan çıkarıp, Süleymaniye’nin yaşayan dokusuna katılan çağdaş bir mahalle yapısı haline getirmeyi amaçlamaktadır.
Bu yaklaşım, geçmişin biçimlerini tekrarlamadan, o biçimlerin ardındaki mekânsal ve sosyal ilkeleri bugünün mimarlık diline aktarmayı hedefler.

















