Celâleddin Çelik
Kelimelere kanat takan bir şair için mezar tasarlamak, çetrefil bir iş. Genç yaşta aramızdan ayrılan şair için tasarladığımız bu mezar da, taşı bir şair gibi ele alma çabası.
İnsanın doğumundan ölümüne kadar yeryüzünde bıraktığı izi haritalasak, o uzun ve dolaşık çizginin vardığı [ve sonlandığı] yer bir mezarlık oluyor. Bu nihai nokta adeta bir kalkış istasyonu gibi aynı zamanda. Buradan başka bir yere göç ederken sıçramak için bastığınız yerde bırakılan ayak izi gibi.
Mezar alabildiğine sade ele alınmıştır. Tarihî bir hazirede yer aldığı için civarındaki taşlarla yarışmak yerine tevazu ile yer alması amaçlanmıştır. Gelenekte olduğu üzere, bir ayak taşı ve bir baş taşı [şâhidesi] vardır. Taşların biçimi zamansız temel geometrik prizmalardan ibarettir. Adeta ruhların tekrar ayağa kalkacağı andaki gibi, düşey ince uzun taşlardır bunlar. Şairin beklemediğimiz bir anda, bıçak gibi kesilip tamamlanan ömrünü temsil eder biçimde, taşların kenarına bir bıçak eksiği atılmıştır. Bu kesik, şairin iç dünyasını gösterir bize, parlak, cilâlı ve çocuksu.