Celâleddin Çelik
Pendik Millet Bahçesi’nin eğimli topografyası üzerine yerleştirilen bu proje, cami, kütüphane, restoran ve kafeteryayı bir araya getirerek koru içinde akışkan bir şiirsel bütün oluşturuyor. Yerleşim düzeni, caminin kıbleye yönelmesini merkez alırken, yapıların arasındaki açılar dinamik bir hareket tecrübesi yaratıyor. Böylece kullanıcı, mekânlar arasında geçerken sürekli farklı perspektifler ve mekânsal sürprizlerle karşılaşıyor.
Araziye oturan parçalı kütleler, setler ve kot farklarıyla birbirine bağlanıyor. Bu düzen, tatlı bir macera halinde dolaşılabilen bir deneyim yaratırken avlular, bahçeler ve geçiş alanları birbiri içine akıyor. Yapıların dış mekânla olan güçlü ilişkisi, kapalı ve açık alanların iç içe geçerek bütünleşmesini sağlıyor.
Mimari dil, taş duvarların ağırlığı ile çelik ve ahşap strüktürlerin çağdaş hafifliğini buluşturuyor. Geniş saçaklı kırma çatı örtüleri, tonoz kurguları ve prizmatik hacimler, projeye hem gelenekten izler hem de çağdaş bir yorum katıyor. Özellikle cami, masif taş duvarların içinden yükselen ve strüktürü açıkta kalan çelik çatısıyla dikkat çekiyor. Taş ile çeliğin bu karşılaşması, hem hafif hem de ağırbaşlı bir mekânsal atmosfer üretiyor.
Kullanıcı deneyimi, bu mekânın en önemli bileşenlerinden biri. Avlularda, merdivenlerde, rampalarda dolaşırken yeni manzaralarla karşılaşmak, yapılar arasındaki insan ölçeğinde mekânları keşfetmek, ziyaretçiye zevkli ve sürprizli bir rota sunuyor. İnce uzun kütlesiyle kütüphane, arka bahçesinde sakin bir okuma deneyimi sağlarken restoran ve kafeteryalar da gündelik hayata sıcak bir buluşma zemini katıyor.
Projenin en öne çıkan yanı, yapıların kütleler arası ilişkisiyle kurulan açık alan düzeni. Bu mekânsal kompozisyon, topografyayla uyumlu bir biçimde insan ölçeğini koruyarak çağdaş ve yerel referansları aynı potada eriten bir bütünlüğe kavuşuyor.